Kimya tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Dmitri İvanoviç Mendeleyev, 1869 yılında ilk periyodik tablosu yayınladığı zaman bilim dünyasını derinden etkilemiştir. Bu tablo, elementleri artan atom ağırlıklarına göre düzenleyerek benzer özelliklere sahip elementlerin belirli gruplarda yer almasını sağlıyordu. Mendeleyev’in dehası sadece elementleri listelemek değil, aynı zamanda henüz keşfedilmemiş elementler için boşluklar bırakması ve bu boşlukların özelliklerini öngörmekte yatıyordu.
Mendeleyev, kimya alanında büyük bir boşluğu doldurdu. Daha önceki periyodik tablo girişimleri, elementlerin düzensiz bir şekilde listelenmesi ve belirli bir düzenin olmamasıyla sonuçlanmıştı. Mendeleyev ise, elementlerin özelliklerini inceleyerek, bunların atom ağırlıklarıyla bağlantılı olduğunu fark etti. Bu keşif, onun elementleri düzenli bir şekilde sıralayıp periyodik tablosunu oluşturmasını sağladı.
Mendeleyev’in tablosu, sadece bilinen elementleri listelemekle kalmadı, aynı zamanda henüz keşfedilmemiş elementler için de yer bıraktı. Mendeleyev, bu boşlukların özelliklerini öngördü ve yeni elementlerin keşfedilmesiyle periyodik tablonun doğruluğu kanıtlandı.
İşte Mendeleyev’in periyodik tablosuyla ilgili bazı ilginç bilgiler:
Özellik | Detay |
---|---|
İlk yayın tarihi | 1869 |
Element sayısı | Başlangıçta 63 |
Öngörülen elementler | Gallium, Germanium, Scandium |
Mendeleyev’in periyodik tablosu günümüzde hala kullanılan temel bir araçtır ve kimya eğitiminin vazgeçilmez bir parçasıdır.
1899’daki İkinci Boer Savaşı: Britanya İmparatorluğu’nun Güney Afrika’daki Hegemoniyası ve Boers’ın Direnişi
Güney Afrika tarihini derinlemesine anlamak için, 1899-1902 yılları arasında süren İkinci Boer Savaşı’nı incelemek gerekir. Bu savaş, Güney Afrika Cumhuriyeti (Transvaal) ve turuncu Özgür Devleti’nin bağımsızlığına sahip olan Boer halkıyla Büyük Britanya İmparatorluğu arasında bir çatışmaydı.
Boerler, Hollanda kökenli ve 17. yüzyıldan itibaren Güney Afrika’da yerleşik yaşam sürmekteydiler. 19. yüzyılın sonlarında, altın ve elmas yataklarının keşfiyle bölgeye büyük bir göç başlamıştı. Britanya İmparatorluğu da bu zenginliklerden pay almak istedi ve Boer Cumhuriyetlerini topraklarına katmak için baskı uyguladı.
Boer halkı, bağımsızlıklarını korumak ve kendi topraklarında yaşama hakkını savunmak için savaşa girdiler. Savaşın başlangıcında Boer güçleri Britanya ordusuna karşı önemli zaferler kazandılar. Ancak, zamanla Britanya’nın üstün askeri gücü ve kaynakları savaşın seyrini değiştirdi.
İkinci Boer Savaşı, acımasız bir çatışmaydı. Her iki taraf da büyük kayıplar verdi ve sivil halk da savaşın yıkıcı etkilerinden önemli ölçüde etkilendi. Savaş sonunda Britanya İmparatorluğu’nun zaferi ile sona erse de, Boer halkının direnişi Güney Afrika tarihine derin bir iz bıraktı.
Savaşı anlamak için aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurmak önemlidir:
-
Boerlerin Direnişi: Boer halkı, güçlü bir milliyetçi ruh ve topraklarına duydukları bağlılıkla savaşa girdiler. Savaşın başlangıcında Britanya ordusuna karşı elde ettikleri zaferler, onların askeri yeteneklerini ve kararlılıklarını gösteriyordu.
-
Britanya İmparatorluğu’nun Gücü: Büyük Britanya, dünya çapında geniş bir imparatorluğa sahipti ve güçlü bir orduya sahipti.
-
Savaşın Yıkıcı Etkileri: Her iki taraf da savaşta büyük kayıplar verdi. Sivil halk da savaşın yıkıcı etkilerinden önemli ölçüde etkilendi ve konaklama yerlerinden sürülerek toplama kamplarına gönderildi.
-
Güney Afrika’nın Geleceği: İkinci Boer Savaşı, Güney Afrika’nın geleceğini şekillendiren önemli bir dönüm noktasıydı.
Dolores Ibarruri: İspanya İç Savaşı’nda Bir Kadının Direnişi ve Komünizm Savunucusu
Dünyada kadınların mücadelesini anlatan birçok örnek bulunmaktadır, bunlardan biri de Dolores Ibárruri’dir. 1930’larda İspanya İç Savaşı sırasında aktif bir rol oynayan Ibárruri, halk arasında “La Pasionaria” (Tutkulu Kadın) adıyla bilinirdi. Komünist görüşleri nedeniyle savaşın başından itibaren cumhuriyetçi tarafta yer alarak toplumsal hareketlerde öncü bir rol üstlendi.
Ibárruri, güçlü konuşma yeteneğiyle ve halkı motive etme gücüyle tanınıyordu. Savaş boyunca radyo yayınlarından yaptığı konuşmalarla İspanyol halkına moral verdi ve direnişi teşvik etti. Özellikle “Si no hay pan ¡Que venga la guerra!” (“Ekmek yoksa savaş gelsin!”) sloganıyla, komünist ideallerini ve halkın mücadelesine olan bağlılığını vurguladı.
İç Savaş’ın sona ermesiyle birlikte İspanya’da Franco diktatörlüğü kuruldu. Ibárruri, diğer birçok cumhuriyetçi lider gibi sürgüne gitmek zorunda kaldı. Ancak, komünizm savunuculuğu ve mücadelesi sürgün döneminde de devam etti.
Dolores Ibárruri’nin hayatı, kadınların toplumsal ve siyasi hayatta aktif rol almanın önemini gösteren önemli bir örnektir.